“Düğün resimleri, niÅŸan resimleri, piknik resimleri avaz avaz “Bakın biz ne kadar da mutluyuz!†diye bağırıyorlar. Ve kendilerini beÄŸenecekleri bekliyorlar. Onay bekleyen ve onay bekleyerek varoluÅŸunu gerçekleÅŸtirme çabası sergileyen zavallı insanlara gönüllü olarak dönüşmekteyiz…”
UTANMAYI UNUTTUK
Ä°lk defa itiraf ediyorum. ÇocukluÄŸumun geçtiÄŸi evde mutfağımızın arka penceresi arkada oturan komÅŸumuza bakardı. Bir yaz, komÅŸumuz evini üç aylığına Ä°stanbul’dan gelen akrabalarına bırakıp gitti. Ben o zaman Ä°stanbul’u çocuk aklımla o kadar büyük görüyordum ki Ä°stanbul’dan gelmek benim için uzaydan gelmek gibi bir ÅŸeydi…Â
Meraklıydım ve çaktırmadan yeni gelen komÅŸularımızı ara sıra tülün arkasından seyrediyordum… O zamanlar çocuk kalbimde iyi bir ÅŸey olmadığını hissederek kaçamak seyirlerle ve suçluluk duygusuyla karışık bir halde hemen camın önünden çekilirdim… Ne giydiklerini, ne yediklerini merak ederdik. Hayatlarını bahçede yaÅŸadıklarından ve hayli gürültülü olduklarından, bir dizi seyreder gibi üç ay boyunca seyrederken, kaçamak bakışlarla vicdanımız arasında gidip geldiÄŸimi hatırlıyorum…
Şimdiyse geldiğimiz noktada facebook adı verilen gözetleme kulemizde arkadaş olarak tıkladığımız herkesin hayatını yirmi dört saat gözetliyoruz da hiç birimizin vicdanı rahatsız olmuyor.
Yeni doÄŸan bebekleri, anne-babalarından hemen sonra facebook penceresinde görmek mümkün. Dünyaya açılıyorlar hemen. Ve arkasından bir sürü tıklanma, beÄŸenme… Yirmi dört saat içinde bebek meÅŸhur oluveriyor.
Düğün resimleri, nişan resimleri, piknik resimleri avaz avaz “Bakın biz ne kadar da mutluyuz!†diye bağırıyorlar. Ve kendilerini beğenecekleri bekliyorlar. Onay bekleyen ve onay bekleyerek varoluşunu gerçekleştirme çabası sergileyen zavallı insanlara gönüllü olarak dönüşmekteyiz.
Herkes benliÄŸini paketleyip sanal pazarda insanların beÄŸenisine sunmakla meÅŸgul…
Narsizm alabildiğine körüklenirken, herkes kendi benliğini tavaf etmeye ve karşılıklı olarak da diğer benlikleri bir alışveriş cinsinden onaylamayı alışkanlığa hatta bağımlılığa kadar götürmüş durumda.
Geçende dedesini kaybetmiÅŸ bir gencin dedemi kaybettim üzgünüm ibaresinin altındaki beÄŸen butonu onun üstünde tıklanmıştı. Åžimdi beÄŸenenlere sormak lazım: Neyi beÄŸendiniz acaba? Dedenin ölmesini mi, durumunu mu, üzgün oluÅŸunu mu? Duygusunu herkesle paylaÅŸmasını mı? Ben bulamadım cevabı, belki siz bulursunuz…
Bir danışanım sinir krizi içinde eÅŸinden bahsediyordu, “Hafta sonunu nasıl geçirdiniz?†soruma karşılık: “Nasıl olacak? Evet, bir yere gittik gitmesine ama birlikte olmamıza raÄŸmen birlikte deÄŸildik! Çünkü eÅŸim elinde cep telefonuyla gördüğü çiçeÄŸin resmini “Faceâ€ye yükleyip gelen tıklara bakmaktan, yediÄŸimiz yemeÄŸin resmini çekip “Twitterâ€de paylaÅŸmaktan, gerçekten bizimle olamadı!†diye yakınıyordu.
Nasıl hissettiğimizin nasıl gördüğümüzün, nasıl lezzet aldığımızın bir önemi kalmadı. Çünkü odak noktamız yaşamak ve anlamlandırmak değil! Yaşar gibi yapmak ve başkalarına göstermenin getirdiği narsist oyalanmayı yaşamak. Herkes göstermekle bu kadar meşgulken kim seyredecek acaba?
Bir çocuk resim yaptığında veya oyun hamuruyla bir şey ürettiğinde nasıl koşarak annesine göstermeye getirir, annesinin onayını beklerse ve annesinin onayını alamadığında mutsuz olursa, bugünün insanları da benzer şekilde sanal dünyadaki sanal bakışların beğen butonuyla tıklanarak onaylanmasının arayışına kaptırmış gidiyorlar.
Çocukluğun doğal ve aşılması gereken bu sürecini hala devam ettirmeye çalışmak, bir büyümemişlik durumudur ayrıca.
“Ben ÅŸuradayım, ben buradayım… Ben ÅŸunu yiyorum… KöpeÄŸim kedinin peÅŸinden koÅŸtu… Åžimdi aksırdım…†gibi boÅŸ gevezeliklerden bahsedenlere soruyorum: Bana ne? PaylaÅŸacaksanız gerçekten deÄŸerli olanı paylaşın, kendinizi deÄŸil. Bir hakikati paylaşın mesela. Bir düşünceyi ama önce kendiniz için hissedin, kendiniz için düşünün. BaÅŸkalarıyla paylaÅŸmış olmak için deÄŸil.
Parmak uçlarında yaşayan sanal ortamlara bakmadan, beğenen sayısını veya kimin ne paylaştığını öğrenemeden uyuyamayan takıntılı insanların sayısı her geçen gün artmakta. Gün içinde Facebook’a baktığınız kadar, eşlerinizin ve çocuklarınızın yüzlerine baksaydınız daha keyifli insanlar olurdunuz şüphesiz. Beğen butonuyla yalancı onaylamaları bırakıp, gerçek dünyadaki sevdiklerinizin gerçek edimlerini onaylasaydınız daha mutlu olurdunuz inanın.
Sonuç olarak diyebilirim ki utanmayı unuttuk. Her halimizi ortada yaşıyoruz. Ve karşımızdakileri görmediÄŸimizde sınırları daha da ileriye götürebiliyoruz. Her ÅŸeyin ifÅŸa edilmesi, her yapılanın anında ortaya dökülmesi, yakın gelecekte ne türden ruhsal hastalıklara neden olacak, kestirmek zor deÄŸil! PaylaÅŸmanın anlamının kaybolduÄŸu, utanmanın utancından kaybolduÄŸu günlere kalmadan kendimizi sorgulamanın zamanı gelmiÅŸtir diye düşünmekteyim…
Hala normal (eski kafali yada benim gibi) dusunenler ve yazanlar oldugunu bilmek bayagi iyi oldu.