Kaza Geliyorum Der Bazen

“Büyüksün Ä°lahi büyüksün büyük,
Büyüklük yanında kalır pek küçük…”

İçine doğduğumuz bu hayat başlı başına bir muammadan ibaret. Bir adım sonrasına insanoğlunun aklı, kavrayışı yetmemekte… Bazen başımıza adına kaza dediğimiz bir felaket gelir. Beklenmedik bir anda bizi büyük bir yıkım ve dahi kayıplara uğratan kaza karşısında çaresiz kalırız. “ Hiç beklemiyorduk, bir anda başımıza böyle bir iş geldi.” Deriz de insanı derinden sarsan, yıpratan kaza beklenilir mi? Başına gelecek kazayı dört gözle bekleyen var mıdır? Düşünmeyiz. Sanki bekliyor olsak başımıza geldiğinde daha güçlü ve daha metin olabilecekmişiz gibi…

Hz. Mevlana “ Allah’ın kazasına karşı bir adamın kalbi dağ kadar da metin olsa dayanamaz. Kazayı ilahinin huzurunda bir kimsenin zekası kuşlar gibi yüksekte uçsa da o kazanın hükmünden kendisini kurtaramaz.” Buyuruyor. Kaza beklenen de olsa, hazırlanılan da olsa kazaya karşı durmak, engel olmak insanın güç yetirebileceği bir şey değil.

Mesela; biri kansere yakalanır. Doktorlar çok kısa bir ömrü kaldığını, muhtemelen bir ay sonra öleceğini söylerler. Hastalığa yakalanan kişi de bütün bir ailesi ve sevenleri de onun sadece bir ay daha hayatta olacağını, sonrasında aralarından ayrılacağını öğrenirler. Ölümün kokusu hepsini sarar. Hasta olan artık ömrünün sonuna geldiğini anlar. Ölüm kapıdadır ve onu almak için beklemektedir. Sadece bir ay… Belki biraz daha az veya daha fazla ne fark eder. Ölüm gerçeği hiç olmadığı kadar hayatındadır. Sona geldiğini biliyordur. Tüm yakınları da öyle… Lakin bilseler de buna hazırlanmaları, bunu beklemeleri, başa geldiğinde “ Zaten biliyorduk ki” diyerek etkilenmemeleri mümkün olamaz. Kaza kapıdadır. Önceden “geliyorum” diyordur ama bunu bilmek metin olmayı sağlamaz. Trafik kazasında bir sevdiğini kaybeden kişi bu ani kayıptan dolayı ne kadar acı çekiyorsa, bir ay öncesinde sevdikleri bir kişinin kanserden dolayı öleceğini bilen insanlar da kaza başa gelip ölüm vuku bulduğunda aynı acıyı çekerler. Bilmek hissedilen acıyı da yaşanılan dramı da yok etmiyor, hatta azaltmıyor.

Başa gelecek olan kazaya hazır olmak, geldiğinde metin olmak mümkün değilse ne yapılmalı? Sorusuna da Hz. Mevlana: “ Allah’a tevekkül etmek ve kazaya teslimiyet göstermek salihe rehberi hakikat olur.” Diye cevap veriyor. “ Lakin tevekkülde bulunmak uzanıp yatmak, ipin dört ucunu bırakmak, her işte haşa Allah’ı kullanmaya kalkışmak değildir. Esbaba tevessül’de ( Allah’ın dergahına yaklaştıracak amel işlemek) lazımdır. Hatta sünnettir. Çünkü Esbaba ( sebebe) teşebbüs tevekküle mani değildir. Sebebin olması için gayret etmeli olmasını ise Allah’tan beklemeli.” Diye ekliyor. Bununla, geleceği belli olan ve önceden bilinen kaza durumlarında tedbir almak, elden ne geliyorsa yapmaya gayret etmek, ardından da sonucu Allah’a tevekkül etmek gerektiğini vurguluyor.

Kanser hastası olan kişinin muhtemelen bir ay sonra öleceğinin söylenmesi üzerine kendisini odasına hapsedip ölümü beklemesi, her gün bu acı ile kıvranması, kalan ömrünü azap içinde geçirmesine neden olmakla kalmaz, eğer varsa bir iyileşme ümidi bunu da tamamen alıp götürür. Lakin aynı hastanın ümidini diri tutarak mevcut tüm çare yollarını denemesi, şifa arayışlarına dualarını eklemesi, ardından da inanarak Allah’a tevekkül etmesi, ömrü var ise şifa bulmasını eğer yok ise en azından son anlarını huzur içinde geçirmesini sağlar. Cenab-ı Hak dilerse başa verdiği bu hastalığı (kazayı) doktorların teşhislerine rağmen ve hastalığın ciddiyetine rağmen adına mucize denen ilahi tecelli ile giderebilir. Mühim olan inanç ve ümitle Allah’a yönelebilmektir. Hz. Mevlana bu cihetle “ Eğer kaza yüz defa canına kast ederse yine o kaza sana can verir, derdine derman eder” buyuruyor.

“Öyle değil mi? Hepimiz mükerreren hastalanmış, yahut bir tehlikeye düşmüş, belki de hayatımızdan ümit kesecek hale gelmişizdir. Tabi o hal hükmi kaza icabıdır. Fakat yine o kaza tesiriyle hastalığı ve tehlikeyi atlatmış, afiyet ve necat bulmuşuzdur.” Derken meseleyi çok güzel izah etmektedir.

Her şey zıddı ile meydana çıkar. Karanlık olmasa aydınlık nereden bilinir? Hastalık olmasa sağlığa nasıl şükredilir? Acı olmasa mutluluk nasıl fark edilir? Kaza başa gelmese kurtuluş nasıl mümkün olabilir?

Hz. Mevlana “ Kazanın seni korkutmasını kerem eseri bil. O seni emniyet koltuğuna oturtmak içindir.” Buyuruyor.

“Allah’ın kazası ve kaderi mutlaka yerini bulur. Kazanın önünden kaçmak bir insanın kendisinden uzaklaşması gibidir. Keza kazanın aksine gitmeye çalışmak, mesela Allah’tan bir şey kapmaya davranmak gibidir ki hem muhaldir, hem vebaldir. Hülasa: Mukadder ne ise o olur. Kazaya karşı durmaya çabalayanlar ise beyhude yere yorulur.” Diye ekliyor.

Kimden kaçacağız, kendimizden mi?
Ne kadar muhal!…
Kimden kopacağız, Haktan mı?
Ne kadar vebal!…

——————–

Hilal Acar

Bir cevap yazın


*